Brüksel'de
dostlar arasi resital
Sanıyorum 1975 yılıydı, tarihi tam anımsayamıyorum.
Gerçi İnfo-Türk'ün Chaussée de Ninove'da bir
yönetim, basım ve dağıtım bürosu vardı ama, dostlarımızla
ilişkilerimizi genellikle Puccini Sokağı'ndaki küçük
apartıman dairemizde yürütüyorduk. Türkiye'de başı
derde girip de Belçika'ya yasal ya da kaçak gelip bir
yerlere yerleşinceye kadar günlerce evimizde kalanların haddi
hesabı yoktu.
İnci'nin önemli bir diş ameliyatı
geçirdikten sonra kendini toplarlamaya çalıştığı
günlerdi. O nedenle baskı ve ciltleme işleri duraklamıştı. Ben de
şiddetli bir grip geçirdiğimden, programa göre yayına
hazırlamam gereken birkaç kitap ve broşürün
redaksiyonunu evde tamamlamaya çalışıyordum.
Sabah vakti telefon çaldı:
- Dost, ben Nesimi... Daimi'yle beraber Paris'teyiz.
Seni ve İnci bacımı çok özledim. Amsterdam'a giderken yarın
Brüksel'den geçip sizleri de görmek istiyorum.
Gelebilir miyiz?
- Nesimi, ne demek, gelirseniz bizi de ihya
edersiniz. Mutlaka bekliyoruz.
Paris Kuzey Garı'ndan ertesi gün hangi saatte
trene binip Brüksel Güney Garı'na hangi saatte varacaklarını
söyledi. O saatte garda buluşmak üzere sözleştik.
Habere İnci de çok sevindi. Hemen,
- Dilber Bacı da geliyor mu? diye sordu.
Gelemediğine çok üzüldü.
Birden gerilere, 60'lı yıllara gittik.
Nesimi, bizler için sadece
türkülerine hayran olduğumuz büyük cura ustası bir
müzisyen değil, aynızamanda sosyalist mücadele
yoldaşlarımızdan, daha da önemlisi yakın dostlarımızdan
biriydi. Ant Dergisi'nde sık sık beraber olurduk. Zaman zaman Dilber
Bacı da Nesimi'yle birlikte gelir sohbetlerimize katılırdı. Nesimi,
gençliğinde âşık olarak Kayseri'nden Elbistan'a
kaçırdığı Dilber Bacı'ya son derece tutkundu.
Nesimi'yle ilk tanıştığım günü
bugün gibi anımsıyorum.
Gündüzleri Gece Postası Gazetesi'nde
çalışıyor, akşamları da gece yarılarına kadar Türkiye
İşçi Partisi'nin o zamanlar İstanbul'da Vali Konağı'nın
yanibaşındaki bir iş hanında bulunan genel merkezinde, basın ve
etüd bürolarında çalışıyordum.
Partinin etkinliği ve örgütlenmesi hızla
gelişiyordu ama, parti toplantılarına yapılan saldırılar,
hükümetin uyguladığı baskılar yüzünden genel
merkeze gelen gidenin sayısı zaman zaman son derece azalıyor, her an
yeni bir baskına uğrama endişesi içinde, başta Genel Başkan
Aybar olmak üzere, gece yarılarına kadar kalarak kaleyi korumaya
çalışıyorduk. Bu ortamda partiye her yeni başvuru, hele başvuran
bir işçiyse, bizlere büyük moral güç
veriyordu.
Bir akşam parti programını tartışmak üzere
toplantıdayken kapı çaldı. Genel Merkez'in güvenliğini
sağlamakla görevli Talat, gözetleme deliğinden gelenin kim
olduğunu yokladıktan sonra kapıyı açtı.
Karşımızda mavi tulumlu bir işçi duruyordu.
Bir elinde de curası... Kendini tanıttı:
- Ben Nesimi...
Kadirli'den tanıdığı Yaşar Kemal'in aracılığıyla
İstanbul'da bir fabrikaya işçi olarak girmiş, ama bir grev
hareketinde başı çekenlerden olduğu için işten atılmış.
O günden sonra Nesimi hem parti militanıydı,
hem de halk ozanı olarak müzik yeteneğini sosyalist
düşüncenin yayılması için kullanacaktı.
1968'in başlarında Nesimi ve diğer halk ozanları,
hem baskı düzenine karşı bir olup seslerini daha
güçlü çıkartabilmek hem de konser
organizatörleri tarafından tanınmayan sosyal haklarını
savunabilmek için Halk Ozanları Derneği'ni kurmaya karar
vermişlerdi. Ant Dergisi'ne gelerek tüzüğün hazırlanması
için yardım istediler. Birkaç hafta sonra da dernek
kurularak Beyazıt, Aydınsaray'da faaliyete geçti.
Derneğin sekreteri de Aşık Nesimi'ydi. Derneğin ilk
yönetiminde Aşık İhsani, Aşık Fermani, Aşık Hüseyin
Kaçıran, Aşık Devrani ve Kul Hüseyin yeralıyordu.
Anımsayabildiğim kadarıyla, Aşık Mahzuni Şerif, Aşık Temeli, Mehmet
Koç, Aşık Nebi, A. Çırakman, Maksudi, Reyhani, İbreti,
Aşık Selimi, Kul Hasan da bu halk ozanları hareketliliğinin
içerisindeydi.
Yine 1968 yılında halk ozanlarını tanıtmak
için Ant Dergisi'nde "Halkın Sesi" başlıklı bir köşe
açmıştık. Tanıtma yazılarını Aşık İhsani hazırlıyordu.
7 Mayıs 1968'de yayınlanan yazıda Aşık İhsani, kavga
arkadaşı Aşık Nesimi'yi şöyle anlatıyordu:
"Aşık Nesimi Çimen, 35 sene önce Kayseri
İli'nin Sarız İlçesi'nde, itin kovaladığı dünyaya
gelmiştir. Her gerçek halk şairi gibi, o da, yıkılası şu bozuk
düzende yoksullukla kıyasıya boğuşmaktadır. Halen, elindeki iki
karış, üç telli küçük bir curayla
büyük işler başaran ve o nisbette de yürek taşıyan Dost
Nesimi'nin en büyük düşmanı NATO ve onun başı, yıkılası
Amerika'dır."
Dostum Nesimi'yi 12 Mart darbesinden sonra dört
yıldır görmemiştim. Geleceğini Belçika'daki ilerici,
demokrat arkadaşlara da duyurdum.
Ne ki, sözleştiğimiz gün Paris'ten trene
bineceği sırada büyük bir felaket gelmişti başına.
- Dost, yandım ben, mahvoldum... Tam garda bilet
almak için sıraya girdiğimde namussuzun biri curamı çalıp
sırra kadem basmış. Polise neye başvurduk, ama hiç umudum yok.
Ben curasız edemem. Ne yap et bana ille de bir cura bul.
O yıllarda ne Belçika'da, ne de diğer
ülkelerde saz, bağlama, cura satan mağazalar var. Hele cura!
İsveç'e, bir yıl önce ilk plağını,
Türkiye'den Devrimci Türküler uzunçalarını
yayınlamış olduğumuz Zülfü Livaneli'ye telefon ettim,
bulabilirse hemen uçakla göndermesini istedim. Orada da
cura yoktu.
Nihayet La Louvière bölgesindeki maden
işçisi Alevi dostlardan biri küçük boy sazını
acele yetiştirdi. Cura gibi olmasa da curaya yakın bir tınısı vardı.
Aynı gün tesadüfen o dönemin
seçkin sol aydınlarından Günay Akarsu da bizde misafirdi.
Nesimi bize geldiğinde cura benzeri sazı bulunca
dünyalar onun oldu. Dört yıllık hasret bir nebze
giderildikten, ortak kavga günlerinin anıları tazelendikten sonra
Nesimi hemen söylemeye koyuldu, zaman zaman Daimi de kendisine
eşlik ediyordu.
O yıllarda doğru dürüst bir kayıt aletimiz
olmadığından, bu dost dinletisini alelade bir kasetçalar'la
Günay kayda aldı.
Ekteki CD'nin tamamı bu kayıtlardan oluşuyor.
Nesimi'nin 1971 Darbesi'nde sonra
öldürülen devrimciler için söylediği
ağıtların her biri halk deyişinin anıtsal örneklerindendir. Belki
de bu ağıtların başka ortamlarda söylenirken daha mükemmel
araçlarla yapılmış daha iyi kayıtları vardır. Ama bunları hem
Nesimi'nin, hem de bizim kuşağımızın mücadeleli, çileli
yaşamının bir kesitini kalıcı kılmak amacıyla CD'leştiriyoruz.
Deniz'lerin idamı üzerine yaktığı "Bugün
1972, 6 Mayıs'tır" ağıtında soruyor Nesimi: "Kesilmedik ormanda fidan
mı olur?"
Ya yakılan ormanda?
Evet, tam 21 yıl sonra, 1993, 2 Temmuz'da, Sivas'ta
bir orman ateşe verildi. Sevgili Nesimi'yi de 36 canla birlikte o
yangında yitirdik.
CD'yi özellikle Dilber Bacı'ya, Nesimi'nin
fidanı Mazlum Çimen'e armağan ediyoruz.
Doğan Özgüden